Kapalı Çarşı Neden Kuyumculuğun Merkezidir?
Kapalı Çarşı, İstanbul’da Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmesinin ardından kurulmuş bir ticaret merkezidir. Osmanlı, fethettiği bölgelerde varlığını sürdürebilmenin temel şartının orada bir medeniyet ve ticari yapı oluşturmak olduğunu kadim tecrübelerinden iyi bilen bir imparatorluktu. Bu anlayışla Fatih Sultan Mehmet de İstanbul gibi, geçmişte Roma İmparatorluğu’na ve Bizans’a başkentlik yapmış; tarihsel, kültürel ve dini öneme sahip bir şehrin ancak beslenip güçlendirilerek yeni bir medeniyetle yeniden inşa edilmesi gerektiğini çok iyi kavrayan bir liderdi.
Bu vizyon doğrultusunda Fatih, mevcut yapıyı güçlendirip İstanbul’u bir kültür, eğitim ve ticaret şehri hâline getirmiştir. Böylece şehir kısa sürede Osmanlı İmparatorluğu’nun kalbi, yani başkenti olmuştur.
Bu yazı, Bilezikçi Kuyumculuk markasının sahibi ve Bilezikci.com’un kurucusu Gökhan Yılmaz tarafından kaleme alınmıştır. Keyifli okumalar..
Kapalı Çarşı’nın Kuruluşu ve Lonca Düzeni
O dönemde Kapalı Çarşı, lonca sistemiyle düzenlenmişti. Kalaycılar, tekstilciler, takıcılar gibi her meslek grubunun belirli bölümleri bulunuyordu. Bu loncalar arasında en güçlü konumda olanların başında sarraflar ve kuyumcular yer almaktaydı.
Aslında o dönemde Kapalı Çarşı, imparatorluğun bir nevi finans merkeziydi. Özellikle yeniçeriler ve askerler, gelirlerinden arta kalan miktarları sarraflara emanet ederek kazanç elde ederlerdi. Aynı zamanda mücevher, zümrüt, yakut, inci gibi kıymetli taşlarla süslenmiş takılar da burada bulunabiliyordu.
Kapalı Çarşı, Osmanlı döneminde oluşan bu ticari ve finansal yapısını yüzyıllardır koruyarak günümüze kadar taşımayı başarmıştır.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e: Ticaretin Süregelen Merkezi
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla birlikte Ankara başkent ilan edilse de bu değişiklik esasen bürokratik yükün Ankara’ya taşınması anlamına geliyordu. Ticaret, kültür ve medeniyet merkezi ise İstanbul olarak kalmaya devam etti.
Kapalı Çarşı, o günden bu yana ticaretin kalbi olma özelliğini sürdürmektedir. Ticaretin ana unsuru olan “para” —geçmişte altın, günümüzde ise modern finansal araçlar— açısından bakıldığında da bu bölge hâlâ merkezî konumunu korur.
Osmanlı döneminin en büyük darphanesi, bugün Gülhane’nin karşısında yer alan bölgede bulunmaktaydı. Yine o dönemde devletin yönetim merkezi olan Babıâli ve Topkapı Sarayı, Kapalı Çarşı’nın hemen yakınında yer alıyordu. Bu durum, ticari hayat ile devlet yapısını birbirine bağlayan doğal bir yakınlık oluşturuyordu.
Günümüzde Kapalı Çarşı ve Kuyumculuk Ekosistemi
Kapalı Çarşı, bu köklü geleneğini yüzyıllardır devam ettirmekte ve hâlâ Türkiye’de kuyumculuk sektörünün ticaret merkezi konumundadır. Özellikle alım-satım faaliyetleri hâlâ bu bölgeden yürütülmektedir.
Üretim tarafında ise İstanbul’da Kuyumcukent, Vizyon Park ve çevresindeki yeni üretim kompleksleri ön plana çıkmıştır. Bunun dışında Maraş, Konya, Adana, Erzurum, Trabzon, Samsun ve İzmir gibi şehirlerde de Kapalı Çarşı mantığıyla çalışan bölgesel kuyumculuk merkezleri mevcuttur.
Ancak ana damar, ana organizasyon ve kuyumculuk sektörünün stratejik yönetimi hâlâ Kapalı Çarşı merkezli firmalar tarafından yürütülmektedir. Bu nedenle Kapalı Çarşı, geçmişte olduğu gibi bugün de Türk kuyumculuğunun kalbi olmaya devam etmektedir.
Bu içeriklerimiz de ilginizi çekebilir
Altının Para Kullanımdan Çıkmasının Sebebleri ve Arka Planı
Gömü Altın Gerçeği: Efsaneler, Tarih ve Bulunduğunda Ne Yapılmalı?






